26 Ekim 2009 Pazartesi

"CANSU APAYDIN"

"cansu apaydın"

"cansu apaydin"

"CANSU APAYDIN"

8 Ekim 2009 Perşembe

Sen Karanlıktayken…

SEN KARANLIKTAYKEN BEN,
GECEYİ SEVİYORUM,

Senin olmadığın akşamlarda
Ömrüm kısalıyor sanki.
Onun için bu defa
Az kararttım geceyi.
Şimdi ne varlığın,
Ne yokluğun belli.
Bu bulanık siyah hava,
Seni gizlemek
Ve duymak için yeterli.

Sana dokunamadığım akşamlarda
Bedenim eriyor sanki.
Kendime yüklüyorum
Bu açlığın kabahatini.
Sanki varmışsın da
“Kızgınmışsın” biraz bana,
O bahaneyle uzak duruyormuşsun.
İstemiyorum
Saçlarının savrulmasını
Rüzgarda.
Bu sevdadan benim payıma düşen,
Zaten fazla.

Senin olmadığın akşamları
Takvimden siliyorum.
Ömür haneme niye yazsınlar ki
Yaşamadıklarımı?

Senin olmadığın akşamlarda
Fersiz yanıyor sokak lambaları.
Ve o geceler,
Topluyorlar dilencileri…
Ve her kahkaha meyhanelerden yükselen,
“Anama söver” gibi…

Bir, İstanbul değil,
Sensiz akşamlarda sanki
Bütün kentlerin tutuluyor dili.
Öyle gecelerde
Görmezlikten geliyorum
Çöp kamyonlarının kenti kirlettiğini…

Cinsiyetler kalkıyor, yüzler seçilmiyor,
Herkes, çarşı iznindeki
“Tek tip er” gibi.
Bir yakalasam yaka paça,
Zamanı durduracağım.
Işıklandırılmış vitrin camları
Ayna olup yüzüme çarpıyor.
Anladım;
Ben sensiz gecelerde yaşlanıyorum.
En ihtiyarı oluyorum bu kentin.
En bilgesi, en ağırbaşlısı…
Aşkın olgunlaştırdığı
Suskun bir dervişim şimdi.
Bir sorsalar rezil olacağım.
Ben senden başkasını bilmem ki.

Senin olmadığın akşamlarda,
Ben yapmışım sanki tüm dünyanın işini.
Yoruluyorum,
Sabaha çıkmayacakmışım gibi.
Kör olmak için yarı yarıya,
Gözümü arabaların farlarına dikiyorum.
Her kadını biraz
Sen zannediyorum.

Senin olmadığın akşamlarda ben,
O an adını anmıyorsam eğer,
Koskocaman susuyorum.

Senin olmadığın akşamlarda ben,
Siyaha boyayıp yüzümü,
Maske yapıp gecenin karanlığını,
Bir Affan Dede bulup
“Satın almak” istiyorum “çocukluğumu.”

Senin olmadığın akşamlarda
Geceler uzun sürüyor…
“Az karanlığım” gün ağarırken kapkara oluyor.
Gözlerimi kapıyorum,
Düşlerime emanet ediyorum seni…

Senin olmadığın akşamlarda
Daha uzun kalıyorsun bende böylece.
Senin olmadığın gecelerden uyandığımda
Dilimde hep aynı cümle:
Senin
Olduğun
Karanlığı,
Sensiz
Aydınlıktan
Daha çok seviyorum…

Tayfun TALİPOĞLU
Seni Seviyorum…

Herkes, “ilk kendi yaşıyor”
Sanmasa,
Sevdalar da tükenirdi,
Masalları da…
Sonsuza kadar
Sürdüğü bilinsin diye mi nedir,
Bittiği anlar ve ihanetler
Yazılmıyor kitaplara.
Zümrüt-ü Anka Kuşu da yalan aslında,
Kendini külünden yarattığı da…
Ferhat’ın Şirin,
Aslı’nın Kerem için öldüğünü
Kim gördü Allah aşkına?
“Sonsuza kadar sürsün” diyorsan
“Bu sevda,”
O zaman sevgili,
O zaman vuslat yaşanmaya!

Sana yazacak bir sen bırak bana!
Öfkelerin orada kalsın!
Kaçamaklar hanesinde değil ismin
Anlasana!
Ömrümün tam ortasına
Kocaman harflerle yazmışım:
SENİ SEVİYORUM…
SENİ SEVİYORUM…

“Herkese söylediğini
Bana söyleme” diyorsun…
Ama ne varsa sevdaya dair,
Bizden önce söylenmiş, biliyorsun.
Bize düşen, aşkı yalansız yaşamak…
Hadi uzatma da uzat ellerini,
Seni seviyorum…
Seni seviyorum…
Seni seviyorum..

Tayfun TALİPOĞLU

Eğer..

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

CAN YÜCEL

Nedendir bilmiyorum ama her an veda edip gidecek gibisin....

Veda

Rüyalarında geleceğim bazen

beklenmedik bir konuk gibi uzaktan.

Sokakta bırakma beni

kapıyı sürgüleme üstümden.

Usulca gireceğim. Otuaracağım ses çıkarmadan,

gözlerimi dikeceğim seni görmek için karanlıkta.
Sana bakmaya doyunca

bir öpücük konduracak ve çıkıp gideceğim.

NIKOLA VAPTSAROV (1909-1942)

27 Eylül 2009 Pazar

SENİ SAKLAYACAĞIM....

seni saklayacagim inan
yazdiklarimda, cizdiklerimde,
sarkilarimda, sözlerimde.

sen kalacaksin kimse bilmeyecek
ve kimseler görmeyecek seni,
yasayacaksin gözlerimde.

sen göreceksin, duyacaksin
parildayan bir sevi sicakligi,
uyuyacak, uyanacaksin.

bakacaksin, benzemiyor
gelen günler geçenlere,
dalacaksin.

bir seviyi anlamak
bir yasam harcamaktir,
harcayacaksin.

seni yasayacagim, anlatilmaz,
yasayacagim gözlerimde;
gözlerimde saklayacagim.

bir gün, tam anlatmaya..
bakacaksin,
gözlerimi kapayacagim..

anlayacaksin.

25 Ağustos 2009 Salı

hepsi senin içinmiş...

öyle sanıyorumki şu ana kadar yaşadığım herşey,edindiğim her deneyim, yaşadığım her acı sana dairmiş,sana daha iyi bir ben olarak çıkabilmek için...

biliyorum bu serüvenimin sonu olmayacak,sen uzaklaşacaksın, başkasını seveceksin, ben ise yarım kalacağım yine, yarım bıraktıklarım her insandan dolayı... sonum olmayacak, acıttıklarımın acılarını kümülatif olarak yaşayacağım.... hep yarım kalmış olarak yaşlanacağım...

Nerdesin Be'Aşk...


Nerdesin Be’Aşk…

Aşkı aradım yıllarca,
Acaba neredeydi?

Çocuk oyunları vardı,
Saklanan şeye yaklaşıldığında
Alkış yapar ses çıkarırdın,
Bulunurdu en gürültülü noktada,
O küçücük oyuncak,
Mantık buysa nerdeydi aşk,
Madem oyuncak değildi de,
Çığlıklarım yedi kat arşa çıktığında…

Kaç defa aşık oldunuz diye okudum dergideki test sorusunda,
Cevaplamak istedim ama olmadı,
Çünkü yorumlar uymuyordu ki ülkemin aşklarına,
Ülkemde aşk demek yalan demekti,
En doğru insanı bulduğunda,
Kırk tane bahane atardın ortaya,
Kırk saniye görmek için o en güzel yaratığı…

Ülkemde mücadele demekti aşk;
Kolay değildi
Dünya yansa umurumda değil havası verirken kendine, korkmak bir kıvılcımdan,
Galibi olmayan savaştı aşk ülkemde;
Ağlamaktan çöle döneceğini bilsen,
Sensiz de varım diyebilmek,
Üstünlük kurmaya çalışmak salakça…

Kaç tane aşk yaşadım bilmiyorum
Belki de işime gelmiyor,
Onu da bilmiyorum,
Bilmiyorumlar bu kadar fazla ise,
Nerden biliyorum bu kadar bilmiyorumun arasında
Biliyorum ki aşkların en güzeline layığım ben,
Diyerekten övünmeyi…

Kaç tekrar yaşadım bu girdapta,
İki-üç-beş-yedi-on sayısız belki
Şiirler yazdırmadı her biri,
Askerlik gibiydi çoğu
Kısa ama, anlamlı kendi içinde,
Kısa ama anlatılan ömür boyu,
Bu an muadil başka bir durum yoktur çünkü;
Bir yandan çocuk gibi anneni özler,
Bir yandan erkek gibi savaşırsın
Şaşırırsın hangi yanını nerede sergileyeceğini,
Yaralanmış düşmana su verir,
Süngüyü saplarsın
bulmaya geldiğine inandığın sevgiline…

İşte onlardan biriydi, belki de birincisiydi kim bilir anlatmak istediğim,
Ama anlatsam da, ne işe yarayacağını bilmediğim…
Belki bir hesaplaşma kendimle,
Belki bir cevap, ne kadar taş kalplisin diyenlere,
Belki de bir çöplük her an
Patlamaya ve en yakındaki beni yok etmeye hazır…
Ne fena bir kelimeymiş be şu çöplük..
Yaşadıklarımı anlatsam ömrüm yetmez derken,
Tek kelimeye sığdırması her şeyi,
Aynada Karakaçan’ın kulaklarını görmek gibi…


Peki ya ben nereden bulurum bu aşkı diye çırpınırken,
O geldi geçtiyse yanımdan bana tozunu yutturarak…
Diyebilir miyim huzura çıktığımda
Kusura bakmayın ağalar;
Dünyanın tozunu attım ama bulamadım aşkı…

İşte yine aynı şey oldu,
Aslında olan tek şey buydu;
Anlatabilseydim, hem kendime hem ona
Baştan sona bir aşk masalının kahramanlarının
İkimiz olduğunu,
Bu masalda yok olmak için
Dokuz başlı canavara gerek olmadığını
Sadece iki baştan çıkan alevlerin,
Bizi yok etmeye yetebileceğini…
O zaman gerek kalmazdı öğrenmeme, iki başın bile fazla geldiğini,
birimizin yettiğini, ikimize…

Bırak yaşarken kaybetmeyi
ilk defa yaşıyorum şiir yazarken bile yitirmeyi,
Anlatmak istiyorum diye başlayan ilk cümlenin,
SON yazısından daha kısa olduğunu…

Cem ARSLAN
Şubat-2006

Hoş Geldin Cansu...

biliyorum boşa kürek çekiyorum ama buna rağmen sana dair yazmak yazmak istiyorum, dilim kuruyana dek cansu cansu demek istiyorum...

hoşgeldin, belki çok kalmayacaksın buralarda ama gideceğin güne dek, hoş kal, hep burda kal...